hava
Arapça (هواء hawāˀ) : hava, atmosfer, boşluk
1.
mecaz
Sonuçsuz, anlamsız, boş (durum, davranış, söz)
"Bu sözlerin sonu hava."
2.
mecaz
Görünüş, davranış, söz vb. için bir kimsenin durumunu belirten özellik
"Buna rağmen öyle kibar ve asil havası vardır ki bu damga bile onu çirkinleştiremez, inadına daha bir uçarı, daha bir sevimli yapar."
– Haldun Taner
3.
mecaz
► üslup
"Namık Kemal'e, Tevfik Fikret'e başarılı nazireler yazmıştır. Onların diliyle, onların sesiyle, onların havasıyla..."
– Yusuf Ziya Ortaç
4.
mecaz
İçinde yaşanılan ve etkisinde kalınan ortam; atmosfer
"İlk deneme dalış günü gelince, denizcilerde büyük bir coşkunluk, bir tören havası vardı."
– Halikarnas Balıkçısı
5.
mecaz
► çekicilik
"Kadın güzel değil ama havası var."
6.
mecaz
Keyif, âlem
"Onu kendi havasına bıraksak çalışmaz."